O malûm gecede
Büyükçekmece'deki yazlığımızdaydık... 02.50 civarında yan odada yatağında
uyuyan kızım bağırarak ve ağlayarak yanımıza geldi... Korkunç bir rüya gördüğünü söylüyordu... Onu aramıza aldık
ve sakinleştirerek uyumaya devam ettik...
Ve o an geldi
çattı... 03.02'de başlayan ve hayatta kalma mücadelesi verdiğimiz tam 45 saniye
idi tek hatırlayabildiğim...
Yatağımızdan
üçümüz de kalkamıyorduk... Evin kolonları ve kirişleri sanki birbiriyle yer değiştirircesine
büyük bir uğultuyla uğulduyordu...
Dua etmemizi
söyleyebildim sadece... Birbirimize sarıldık... Ölümü burnumuzun ucumuzda
hissettik... Birkaç saniye daha sürse bugün bizler de hayatta olmayabilirdik
belki de.
Evimizin
penceresinden Avcılar bölgesinde büyük bir ışık huzmesi gördük...
45 saniye sonra
yataklarımızdan hızlıca fırladık ve kendimizi dışarıya zor bela attık...
Artçılar birbiri
ardına geliyordu... Yanımda olan araç telsizimi hemen arabama monte edip, haber
almaya çalıştım...
Aldığım haberler
hiç iç açıcı değildi...
Önce kendimi
sakinleştirdim, sonra eşimi ve çocuğumu yanıma alarak, oda anahtarı cebimde
olan İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'nün Firuzköy'deki tesislerindeki TRAC
(Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti İstanbul Şubesi) 'ın merkez yerine doğru
yola çıktım...
Yolda
gördüklerimiz korkunçtu... Anlatılması zor.
Zar zor şekilde
Firuzköy'deki İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'ne ulaştım... Derneğin
telsizlerini aktif hale getirip, telsiz çevrimine başladım...
- Beni duyan var
mı? Sesimi duyan var mı?.. diye çağrı yapmaya başladım.
Elbette vardı...
Sesimi duyan birileri vardı.
Ancak aldığım acı
haberlerin ardı arkası kesilmiyordu...
Gün ışıkları
etrafı aydınlatırken, acı gerçekler de birer birer ortaya çıkıyordu...
O anları ve
sonrasını asla unutamam...
Büyük trajediler
yaşandı ... Sessizce...
O zamanları
yaşayanlar elbette bu yaşadıklarını hiçbir zaman unutamayacaklar... Tıpkı diğer
yerleşim yerlerinde aynı durumları yaşayanlar gibi...
Doğal
felaketler, büyük yıkımlar getiriyor her yönden...
Oysa doğa
kendini yeniliyor, insanoğlu onun dengesini bozmaya çalışırken...
Anlatılabilecek
daha çok şey var o günlere dair... Hepsi o AN'ın içinde yaşanmış olan...
Şu an hepsi o
AN'ın içinde kalsın... Tekrarı yaşanmasın.
Hep deriz ya;
"Bu son olsun" diye... Ancak heyhat, bu ne acayip bir cümle... Deprem
kuşağı üzerinde yaşam süren ülkenin bireyleriyiz. Bu SON'lar hiç bitmeyecek,
çekilen acılar da...
O AN'lara şahit
olanlar, bahşedilmiş bonus ömürleri yaşıyor aradan geçen 21 senedir...
O gün aramızdan
ayrılanlara ve sonrasındaki travmalarda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet
diliyorum, hepsinin mekânları cennet olsun...
İşte böyle... 😪
(Not: Yukarıdaki
fotoğraf o günlere dair. İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'nün Firuzköy'deki
tesisleri. Bina içi güvensiz diye dışarıya kurduğumuz telsiz istasyonunun başında
acil haberleşme nöbetindeyim, diğer istasyonlarla iletişim halindeyim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder